Fotoğraf Galerisi için tıklayınız.
Fırat ve Dicle nehirlerinin aşağı Bölümleri ile her iki nehir arasındaki ovalık bölgelerde enerji üretimi ,sulama gibi amaçlar için Planlanan Güneydoğu Anadolu Projesi on iki ayrı Proje alanından oluşmaktadır...
Fırat Nehrinin Keban Barajı güneyinde kalan bölümünde Karakaya, Gölköy, Karababa ve Bedir Barajları ve diğer benzer tesislerden meydana gelen Proje Kapsamı Aşağı Fırat Projesi olarak tanımlanmaktadır...
Keban Baraj Gölü’nün dolması ile göl alanında Arkeolojik Kurtarma Çalışmaları sona ermiştir... Ancak Aşağı Fırat Projesi kapsamındaki geniş coğrafya da , bölgenin arkeolojik durumunu ve bölgede yapılması gereken Arkeolojik Kurtarma Kazılarının saptanması amacıyla 1975 yılında başlayan ve bölgede; Baraj Göl Alanları içinde kalan tüm eski eser, kalıntı ve yerleşme yerlerini bulmak ve belgelemek için yapılan çalışmalar 1977 yılına kadar devam etmiştir...
Aşağı Fırat Bölgesi’nin uygarlık tarihi açısından ve tarihsel olayların içindeki yerinin önemi bilinen bir gerçektir...
Örnek olarak Karababa Baraj Gölü altında kalan merkezlerden biri olan SAMSAT , Kommagene kralı Antiochos’un ilk başkentidir...
Bölgede yapılan araştırma ve saptama çalışmaları sonucunda 210 merkez tesbit edilmiştir. Bu ön Alan çalışması ,bölgede çalışmak isteyecek olan Arkeoloji Ekiplerine ön bilgi verilmesi açısından çok değerli ve gerekli bir tesbit çalışması olmuştur...
Bu çalışmayı , o dönemde Prehistorya Ana Bilim Dalı Asistanı olan Prof.Dr. Mehmet Özdoğan yönetmiştir... Ankara Dil-Tarih –Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Ana Bilim Dalından ,o dönemde Doçent olan Prof.Dr Ümit Serdaroğlu da aynı çalışmada görev almıştır...
1977 yılında Alan Saptama çalışması tamamlanmıştır...
Araştırma kapsamı içinde kalan: Karakaya, Karababa ve Bedir Barajlarının ,Malatya, Elazığ ,Adıyaman ve Urfa illeri içindeki bölgeler de yer alan Kalıntılar ve Höyüklerde Baraj Bölgesi Arkeolojik Kurtarma Çalışmalarında görev almak isteyen ekipler , Bakanlık onaylamasından sonra görev merkezlerinde Arkeolojik Kurtarma Çalışmalarına başlamışlardır...
AŞAĞI FIRAT BARAJ BÖLGESİ KURTARMA ÇALIŞMALARINDA BİR MERKEZ
URFA TATAR HÖYÜK
Urfa Tatar Höyük Kazısı, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlilerinden ( o dönemde Doçent olan) Prof.Dr. Ümit Serdaroğlu Başkanlığında ki Ekip tarafından yapılmıştır...
Ben 1978 yılı Eylül ayı sonları ve Ekim ayında bu Kazıda görev aldım...
O dönemde İ.T.Ü. Yapı Araştırma Merkezi ve Mimarlık Tarihi-Restorasyon Bölümlerinde görev yapmaktaydım . Bir gün Dönem arkadaşım Arkeolog Yıldıray Özkan ,Adıyamandan telefon ederek , Prof.Ümit Serdaroğlu tarafından Tatar Höyük Kazısına davet edildiğimi ve hemen yola çıkmamı bildirdi... Gerekli izinleri aldıktan sonra, Adıyaman’a otobüsle yola çıktım...
Adıyaman – Samsat yolu beni Fırat Nehiri kıyısında ki SAL İSKELESİ’ne ulaştırdı... Bu iskeleden SAMSAT HÖYÜK karşılarında yer alan ve Fırat Nehrinin Doğu Kıyısında bulunan Arap Kantara Köyü’nde kalan Kazı Ekibine katılmak üzere yola çıkmam gerekiyordu.. Beni Adıyaman’da karşılayan Arkeolog Yıldıray Özkan ile , bizi karşı kıyıya ulaştıracak olan SAL’ın gelmesini beklememiz uzun bir zaman aldı....
Samsat ilçesinde Fırat’ı geçen bir köprü yoktu.. Ancak ulaşımı sağlayan Sal’dan ; kuzey rüzgarının esmediği ve Keban Barajından fazla su bırakılmadığı zamanlarda yararlanılıyordu... Bu sal-gemi, uygun su ve hava koşulları olduğunda ,yolcuları ve tek bir aracı karşıya geçirebiliyordu...
Fırat Nehiri kıyısında yer alan Arap Kantara Köy Okulunda kalan Kazı Ekibine katıldım... Daha önceki tarihlerde Ankara’dan gelmiş olan Mimarların bir kısmı o günlerde döndüler..
Kazı yaptığımız Tatar Höyük,kaldığımız köye uzak olduğu için ulaşımımızı kiralanan bir taksi ile sağladık.. Her sabah 06.30 da yola çıkarak Kazı Bölgemize gidiyor, akşam üzeri 17.00 de kazıyı tatil ediyorduk...
Höyük üzerinde iki büyük Alan belirledik.. Alanlardan biri Yıldıray Özkan tarafından kazıldı.. Diğer alanın kazısını ben yaptım...
Prof.Serdaroğlu iki günde bir gelerek son durum planlarını gözden geçiriyordu... Kazı yaptığımız her iki Açma da Grit sistemine göre ve her günlük rapor üzerine ; tüm duvar buluntuları ve çanak-çömlek işaretlenerek kazı Raporları tutuldu...
Ekim ayı başlarından itibaren hava şartları değişmeye başladı. Çoğu zaman ,kuvvetli rüzgar ve hafif kum fırtınası ile çalıştık... Kazı Açmaları başında, kazı işçilerimizin getirdikleri ayran ve çayları içtik... Öğle yemeklerimizi Tatar Höyük Köyünde , her gün bir başka işçimizin evinde kurulmuş olan ,çok güzel yemeklerle donatılmış ,tertemiz yer sofralarında yedik...
Kerpiç evlerin içi serin oluyordu... Bütün yüzeyleri cam olan küçük sandıkların içindeki rengarenk yer sofrası örtüleri ,tertemiz evler çok hoşuma gitmişti... Ne yazık ki o evlerde çektiğim fotoğrafların tümü yandı... Analog makinam tutukluk yapmıştı...
Bir gün, kazı alanından erken ayrılarak Urfa’ya gittik... Balıklı Göl- Hz. İbrahim Dergahı - Urfa Kapalı çarşısı ....bu geçen zaman içinde üzerimde bıraktıkları etki asla azalmadı...
Kazı devam ederken, konakladığımız Köy içinde, kerpiç inşaat olarak bir Kazı Evi yapıldı... Biz Köy İlkokulunda kaldığımız için bizim yüzümüzden eğitim başlıyamıyordu...Tatil günlerinde , tüm ekip bu inşaatta çalıştı...Burası Tek katlı , iki odalı ve avlu içinde tuvaleti olan bir yapı idi... Avlunun ortasında yemek yediğimiz taştan bir masa inşa edilmişti...
Dönüş zamanı gelmişti ve biz biraz rüzgarlı bir günde Köyden Samsat’a gitmek üzere kazı minibüsümüz ile SAL’a binerek Fırat Nehrini geçtik... Tüm ekip Ankara’ya geldik...
Kazı raporları ve Planlar Ankara’da bırakıldı.. Ancak ben bazı raporları anı olarak saklamak için kopyalayıp yanıma aldım... Onları ilerleyen yıllarda Kazı Teknikleri Derslerimde slayt olarak öğrencilerimle paylaştım..
Ancak Tatar Höyük Kazısı’nın paylaşımı olmadı..
Ben kendi Web sitemde fazla ayrıntıya kaçmadan ,Tatar Höyük Birikimlerimi paylaşmayı uygun buldum...Bir Arkeolog için , Baraj Kurtarma çalışmalarında ve de bir Höyük Kazısında görev almak ayrıcalıktır...
Bu çok farklı bir çalışmadır... Kazı yaptığınız yerlerin sular altında kalacağını düşünmek hüzün ve huzursuzluk verir.
Ancak o yüksek tepeden gün batımına doğru aşağıdaki ovayı ve orada toplanan sürülerin sahiplerinin çevresinde toplanışlarını,çoban köpeklerinin ayrılma anındaki gayretlerini,uzakta ufukta uzanan sıradağları ve bazen işçilerden birinin çaldığı Uzun Havayı izlemek- dinlemek ve anlamak gerçekten bir ayrıcalıktır...
Aramızdan çok zamansız ayrılan Dönem Arkadaşım
Arkeolog Yıldıray ÖZKAN ve Dokuz Eylül Ün. Tarihi Çevre Araştırma – Saptama -Koruma-Restorasyon - Bölüm Başkanım Prof.Dr. Ümit SERDAROĞLU’na sonsuz Rahmetler diliyorum...
Gerekli Bilgiler için ‘’’ Aşağı Fırat Havzası 1977 Yüzey Araştırmaları ‘’’ konulu kitabına baş vurduğum Kıymetli Arkadaşım
Prof. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN'a teşekkür ederim...
Kazı Evi..Sağ başta Prof.Ümit Serdaroğlu
Fotoğraf Galerisi için tıklayınız.
Arkeolog – Prehistoryen Ufuk Baş